2 kardeşim, annem, babam ve tabii ki Siyo Hala… Sanki altı parçalı bir bütündük biz.
Asıl adı Siyaset’ti. Asil bir aileden geliyordu ama yıllar içinde yaşanan maddi ve manevi birçok olumsuzluk onu hayatın başka boyutuna taşımıştı. Erken yaşta ölen kocasından sonra bakmak zorunda olduğu 4 oğluyla yaşam mücadelesi içinde buluvermişti kendini.
Yaşları birbirine yakın üç kardeştik. Annem çok titiz olduğu için bazı durumlarda hem bize hem de eve yetişemezdi. Siyo hala o yüzden hayatımızın en büyük destekçisiydi. Biraz yavaştı ama çok temiz ve ince işi vardı. Çok güzel yorgan işlerdi; o dönemde henüz teknoloji yaşadığımız şehre uğramadığı için evimizde su sistemi yoktu, yaz kış demeden bize yakındaki çeşmeden su taşırdı; annem bizi ona gönül rahatlığıyla bırakır bir yerlere gidebilirdi.
Siyo Hala evimizin yardımcısı değil ailenin bir ferdi kadar yakındı bize. En keyifli anlarımız birlikte televizyon seyrettiğimiz zamanlardı. Sanki biz seyretmiyormuşuz gibi filmde olup biten her şeyi hem izler hem de anlatırdı. Şimdi kapı açıldı, adam içeri girdi, birlikte sofraya oturdular….vs… Kahkahalarla gülerdik… Ve derken yıllar geçti, hepimiz büyüdük. Ben üniversite için Eskişehir’e gittim, Siyo Hala’da oğlunun yanına İstanbul’a geldi.
Okulun ilk yaz tatiliydi, Ardahan’a gelmiştim. Çok güzel güneşli günlerden biriydi, bahçede yemek yiyorduk. Babam morali çok bozuk bir şekilde işten geldi ve Siyo Hala ölmüş dedi. O zamana kadar ölüm kelimesinin beni hiç bu kadar acıtacağını düşünmemiştim. Saatlerce, günlerce, haftalarca ağladım… Oysaki bir kez daha görmek için neler vermezdim. Bizim için çok değerliydi. Onunla büyümüştük, bütün mutluluklarımız, üzüntülerimiz ortaktı. Ve artık yoktu…
Aradan sanırım 4-5 yıl geçti. Biz İstanbul’a yerleşmiştik, ben de işe başlamıştım. Bir gün babam eve geldi ve biliyor musunuz Siyo Hala ölmemiş, yalanmış dedi. Hepimiz şaşırmıştık, bu seferde mutluluktan ağlıyorduk. Bu duyguyu tarif etmem gerçekten imkansız. Mutlaka ilk fırsatta gidip onu ziyaret edecek ve doya doya sarılacaktım. Aylar geçti, yıllar geçti ama o ilk fırsat bir türlü gelmedi. Ben hiç müsait! olamadım, hep çok yoğundum, hep yapmam gereken onlarca iş vardı, her şey için vaktim vardı ama Siyo Hala’yı ziyaret etmek için bir türlü vaktim olmadı.
Ve bir akşam evin telefonu çaldı, annem arayan kişiyle hararetli bir şekilde konuşuyordu. Olamaz, yazık, çok üzüldüm….. Ve öğrendik ki Siyo Hala bu sefer gerçekten ölmüştü. İşte o zaman dondum, ağlayamadım bile; ne için ağlayacaktım ki, ihmalim için mi, umursamazlığım için mi, sahip olduklarımın kıymetini zamanında bilemediğim için mi? Artık çok geçti. Yıllar boyunca vicdan azabı çektim, kim bilir kaç seansta Siyo Hala’dan özür diledim, helallik istedim. O beni hep affetti ama ben kendimi bir türlü affedemedim.
Umarım canım Siyo Hala’nın hikayesi hepimize yaşarken elimizdekilere sahip çıkmamız için bir ders olur. Seni sevgiyle ve saygıyla anıyorum Siyo Hala, ruhun Şad olsun….
Selda Soytürk Akyılmaz
www.seldasoyturk.com